Hayat emsalsiz bir öğretmen. Öğrenmekse sancılı bir süreç. “Sancılı” derken kulağa olumsuz gelen ve ürküten bir anlam yüklemek istemiyorum sözlerime. Ancak tıpkı doğum gibi; bir can dünyaya gelirken anne sancı çeker, bebekse bir mücadele içerisinde rahim kanalından geçerek dünyayı selamlar.

Pandemi döneminde gündemimize giren ve hakkında bir çok paylaşımlar yaptığımız bir konu oldu: “Resilience”, yani duygusal ya da psikolojik dayanıklılık ya da yaşadığımız zor durumların üzerimizdeki yarattığı olumsuz etkilerinden hızlıca sıyrılarak tekrar eski halimize dönebilme elastikiyeti. Mukavemet gücümüz…

İngilizce “Decision”, yani “Karar” kelimesinin latince kökü “cis” ya da “cid”, yani “kesmek”, “öldürmek” anlamına geliyor. Bir başka deyişle hepimiz bir anlamda hayatımızda aldığımız küçük ya da büyük kararlarla bazı şeyleri kesip atıyoruz hayatımızdan. Bir şey (lere) “evet” derken, bir başka şey (lere) “hayır” diyoruz.

Yaşamınızı çevreleyen, sizinle bağlantılı olduğunu düşündüğünüz ve hayatınızda belli bir rol oynayan tüm faktörlerinin işleyişini yakından takip etmek, hatta bu faktörlerin neredeyse tümünün kontrolünün sizin elinizde olmasını istediğiniz oldu mu hiç?

Geçen haftaki yazımda her zaman bir seçme becerimiz olduğunu hatırlamamız gerektiğinden bahsetmiştim. Sonuçta, seçimlerimiz kaderimizi belirliyor, öyle değil mi? Bazen o kadar çok şeye aynı anda odaklanıyoruz ki, asıl önemli olanlara gerektiğinden fazla zaman ayırmayarak doğru karar verme mekanizmamızı etkin kullanamıyor, hatta yanlış seçimler yapabilme noktasına gelebiliyoruz.

“The UltraWellness Center”in kurucusu Dr. Mark Hyman’ın podcast’inde konuğu olan Dr. Rangan Chatterjee’i dinlediğimde beni çok heyecanlandıran ve içimden “İşte bu!” dediğim bir konuya değindi. Zira bu konu, benim de uzun zamandır sabahları uyguladığım ve gerçekten çok faydasını gördüğüm, ancak Dr.  Chatterjee gibi isimlendirerek bir sisteme oturtmadığım bir seri pratiği içeriyordu. Peki, neydi bu pratikler?

Çinli mucit, dil bilimci, yazar, filozof ve çevirmen Lin Yutang, hayata dair bilgeliğe, hayatımızdan bizim için esas, özlü ve önemli olmayan şeyleri çıkarttığımızda ulaşabileceğimizi söylüyor.

Bir önce yazdığım yazıda gerçek doğamızın saf bilinç olduğundan ve meditasyon pratiğinin bu hakikati duyumsamamıza imkân sağladığından bahsetmiş ve sonuçta hayatımızda yaşadığımız pek çok sorunun özünde, kendimizi benlik duygumuzla sınırladığımızın yattığını belirtmiştim.

Amerikalı yazar Madeleine L’Engle’in bir sözü, gerçeğin son derece yalın ve güzel bir dille anlatımına en iyi örneklerden biridir bence. “Bizi insan yapan özelliğimiz, seçim yapabilme becerimizdir.” diyor. Ne kadar doğru! Her birimizin, aldığımız kararlarla, attığımız adımlarla her an seçim yapabilme özgürlüğüne sahip olmamız.

Antik Yunan’da Delfi kasabasında bulunan Apollo tapınağının girişinde ‘’Kendini bil.’’ cümlesi yazar. Kendini öğrenme, Antik dönemde geliştirilen bir çok görüş çerçevesinde kendini geliştirmenin ilk adımı olarak ele alınır. Aynı zamanda ezoterik ekollerde ve sufilikte kullanılmış sembolik bir ifadedir.

ANLAŞMAK, HAKLININ HAKSIZIN ÖTESİNDE BULUŞMAKTIR. ANLAŞMAK KİMSENİN KENDİNDEN VAZGEÇMEDİĞİ ORTAK BİR ALANDA BULUŞABİLMESİDİR. 

Sağlıklı iletişimin sırrı anlaşabilmekle başlar. 

İletişim becerisi öğrenilebilen ve geliştirilebilen bir beceridir. Bunun için önce kendiniz ile bağlantı kurmayı pratik etmekle başlayabilirsiniz. Çünkü hayattaki en önemli iletişim kendimizle olandır.

Herkesin, dünyayı kendi filtresinden gördüğü gerçeği başkalarıyla olan iletişimimizde anahtar rol oynuyor.

Karşınızdakini anlamak ise görünenin ve söylenin ötesini görme ve duyma becerisini gerektiriyor. Empatik bir dinleme becerisi gerektiriyor.

20 sene önce kaygı duygumun beni ele geçirdiğini ve hayatımı alt üst etmeye başladığını farkında değildim ancak içimden bir ses beni bir arayışa yöneltmişti.

Bilmenizi isterim ki yıllar içinde aldığım farklı eğitim ve bireysel seanstan sonra dahi kaygılarımın, öfkemin, hayal kırıklıklarımın yok olduğunu söylemem pek gerçekçi olmaz.

Korktuğunuz zaman biri size “Korkmana gerek yok dediğinde” korkunuz geçiyor mu?Veya “Üzülme, bu herkesin başına gelir.” dediğinde üzüntünüz geçiyor mu?

Mindfulness Temelli Stres Azaltma (MBSR) programının kurucusu Jon Kabat Zinn’in bu sözü benim için çok şey ifade ediyor. Hepimizin farklı yoğunluklarda yaşadığı zor duygularla baş edebilmemiz için derinlemesine anlamamız ve özümsememiz gereken bir pusula söz bu.

Korkularımız bizim için en önemli olanı, en kırılgan yerlerimizi, değerlerimizi yansıtır. Korkularınıza bakış açınızı değiştirebildiğimiz sürece, onları tanımak, dönüştürebilmek, hayatımızda itici bir güce çevirmek mümkün.

Her şeyden önce, kendinizi yargıladığınızı farkında mısınız? Bu fark etme anıyla başlıyor gerçek değişim.Zira, zihninizin devreye girmesi ve kontrolü ele alması an meselesi.

Beynimizin yapısını değiştirerek hayatımızı değiştirmek mümkün! Nasıl mı?

Geçen yayınlarımda sizlerle yazdıklarımı paylaşmanın bana iyi geldiğini, güç verdiğini ve beni dönüştürdüğünü yazmıştım. Bu yazılara yaptığınız yorumlarla bana yalnız olmadığımı hissettirmeniz ve sözlerimin bir yerlere ulaştığını, anlam bulduğunu bilmek ise benim için çok değerli.