Our True Nature / Gerçek Doğamız /
Amerikalı yazar Madeleine L’Engle’in bir sözü, gerçeğin son derece yalın ve güzel bir dille anlatımına en iyi örneklerden biridir bence. “Bizi insan yapan özelliğimiz, seçim yapabilme becerimizdir.” diyor. Ne kadar doğru! Her birimizin, aldığımız kararlarla, attığımız adımlarla her an seçim yapabilme özgürlüğüne sahip olmamız.
Bu seçim, ruhani gelişimimiz sürecimizde kendi gerçek doğamızı görmek isteyip istemediğimizle de ilgilidir. Peki nedir gerçek doğamız?
Belki seyretmişsinizdir “Matrix” ya da “Truman Show” filmlerini. Bence her iki film de bu soruya, daha doğrusu hepimizin gerçek sandığımız benliğimize hapsoluşumuza, yaşadığı bu illüzyona kendi perspektiflerinden soyutlama yaparak önermede bulunuyorlar.
Bir yerde okumuştum: “Asıl ruhani yolculuğumuz “olmakla değil”, “olmamakla” ilgilidir.” diyordu. Yani, çeşitli sıfatlandırmalarla kendimizi tanımladığımız, ve somut ve gerçek gördüğümüz o benlik duygumuzdan uzaklaşarak…
Kendimizi bedenimizle, yaptığımız işle, titrimizle, ismimizle, vb isim ve sıfatlarla tanımlıyor, etiketliyor ve somutlaştırıyoruz. Ve bu noktada yargı sistemimiz ve egomuz devreye giriyor, kıyaslamalar devreye giriyor. Bu yargılarımız, bilincimizde olumsuz lekeler oluşturmakla kalmıyor, bizi dualitenin duvarları arasına hapsediyor. Ve nihayetinde tüm bunlar hepimizde acı ve ıstırap yaratıyor. Neden?
Çünkü şimdi ve buradan, yani an’dan hızla uzaklaşıyoruz. Egonun en büyük düşmanıdır an, çünkü ego her zaman geçmiş ve gelecekle ilgilidir.
Evet bedenimiz gelip geçici, ancak gerçek doğamız ölümsüz. Tüm kadim öğretiler bu hakikati vurguluyor. Gerçek doğamız, tıpkı uçsuz bucaksız bir gökyüzü gibi. Hep var olan ve hiç yok olmayan saf bilincin ta kendisi. Mükemmel olmayanın ötesinde. İşte o yüzden hepimiz eşitiz, o yüzden hepimiz biriz.
Ve yaşadığımız bu dünyada bu gerçeği sezinleme imkanımız da var. İşte gerçeğe “uyanmak” denilen şey bu. Tıpkı yıllarca karanlıkta kalmış bir mağarayı birinin gelip aydınlatması gibi…
Şu pratiği deneyin. Meditasyon pratiğimizde yaptığımız gibi dikkatinizi sessizce nefesinize verin. Zihninizi gözlemleyin. Düşüncelerin peşi sıra aktığını göreceksiniz. Tepki vermeden sadece gözlemleyin düşüncelerinizi. Bir düşünceden diğerine geçmeden arada bir boşluk, bir alan olduğunu fark edeceksiniz.
İşte o boşlukta, o alanda “ben” kavramının olmadığını sezinleyeceksiniz. Daha da derine indiğinizde gerçek olduğuna inandığınız her şeyin hikayelerden, gerçeği yansıtmayan tanımlama ve tespitlerden ibaret olduğu duyumsayacaksınız. Geriye sadece saf bilinç kalıyor olacak, yani gerçek doğamız.
Tekrar başa dönecek olursam, hatırlamamız gereken şey, her an’ın bu uyanış için bir fırsat olduğudur. Yani, hepimizin içinde var olan ve her türlü sınırlandırıcı kavramdan uzaktaki o olağanüstü yerin varlığını zihnimizin ötesinde sezinlemek…
Ve hatırlamamız gereken şudur ki, bu olağanüstü yerin varlığını hissedebilmemiz insan olmamızın getirdiği beceriye, yani bu seçimi yapabilmemize bağlıdır. Gerçek doğamızı gün ışığına çıkararak yaşadığımızda, sevgi, nezaket ve mutluluk üçgeni merkezinden yaşarız hayatımızı. Meditasyon pratiklerimiz yoluyla da er ya da geç bu gerçeğin farkına varıyoruz.
Bu anlamda, gerek danışanlarıma verdiğim bireysel seanslarım, gerek MBSR ve diğer eğitimlerim gerekse Hepimiz Bir’iz buluşmalarımızda uyguladığımı Meditasyon pratikleri bu eksen üzerinde şekilleniyor.
Gerçek doğanıza yaklaşmanız, onu hissetmeniz ve onun gücüyle yaşamınıza güç katmanız dileğiyle…