Tüm şeffaflığımla: Şefkatin Gücü ve Duyguların Dönüşümü
Geçen yayınlarımda sizlerle yazdıklarımı paylaşmanın bana iyi geldiğini, güç verdiğini ve beni dönüştürdüğünü yazmıştım.
Bu yazılara yaptığınız yorumlarla bana yalnız olmadığımı hissettirmeniz ve sözlerimin bir yerlere ulaştığını, anlam bulduğunu bilmek ise benim için çok değerli.
Yaşadığım bir başka farkındalığımı bugün sizlere yine kalbimden dökülen kelimelerle ve tüm şeffaflığım ile paylaşmaya devam ediyorum. Ve umarım siz de içinizde uyananları, sizin hayatınızdaki paralellikleri ya da tezatları aynı dalga boyuyla paylaşırsınız. Sadece göz ucuyla okuyor olmanız bile kalpten kalbe bir bağlantı kurmamıza vesile…
“Dalgalarla Sörf” atölyesini hazırlarken, her çalışmamda olduğu gibi öncelikle kendim bu sürecin içinden geçiyorum.
Pratiğin tam ortasında birden bir hatıra canlandı zihnimde. Oğlumun yanında istediğim gibi olamadığım için kendimi suçlayan bir ses duydum. Zihnim direksiyona geçmişti ve tam gaz gidiyordu.
Anne olarak onun yaşadığı zorluklarla ona destek olacağıma, ne kadar çok onu eleştirdiğimi hatırladım. Zihin bu; her an ucu acıtan bir ok atmak için hazır bekliyor. Görevi bu. Ve o an acıtan, yaralayan düşünceleri üzerime teker-teker yağdırmaya başlamıştı.
Ancak bu kez canım çok yanıyordu. Kendimi suçlama girdabına girip, gözümden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Suçluluk, pişmanlık, öfke, utanç hepsi su yüzüne çıkan baloncuklar gibiydi ve nefes alamamaya başlamıştım.
Ben, anne olarak nasıl olur da zor zamanlarında ona destek olmak, ona şefkat göstermek yerine, onu eleştirecek, suçlayacak her türlü cümleyi sarf etmiştim.
Bu nasıl bir empatiydi. Empatiden yoksun bir anne olarak görüyordum kendimi. Zihnim o an tüm empatik ve sevgi dolu hallerimi silmişti.
Tek gerçek vardı zihnim için, oğlumu koruyamadım, duygularına alan tutamadım ve başaramadım. Ben yeterince iyi değilim!
O an “ilk yardım” çantamdan çıkardığım, yıllarca pratik ettiğim Mindfulness çalışmalarına şükrettim.
Çünkü eskiden olsa, o girdaptan çıkmam pek mümkün olmazdı.
Hemen, “Öz Şefkat” çalışmalarımı hatırladım.
Önce nefes aldım, oturduğum yeri hissettim ve kendime şunu söyledim:
Evet, bu çok zor Raquel.
Şu an bu düşünce sana çok acı veriyor.
Ve bu acıyı hissetmek bedenini gerçekten yoruyor, canın acıyor.
Fiziksel olarak acıyı hissettiğim yere odaklandım.
Ve elimi o noktaya nazikçe ve yumuşakça yerleştirdim.
O gün oğluma dokunmuş olmak istediğim gibi kendime şefkatle dokundum.
Ve bir süre bu zor duygu ve duyum ile birlikte kaldım.
Ağladım, göz yaşlarımı, haykırışlarımı serbest bıraktım.
Suçluluğuma ve utancıma izin verdim.
Ne zamanki duygularımı ve düşüncelerimi taşıyamaz bir duruma geldim. Hepsini yazmaya başladım.
Çok fazla düşünmeden, bir mana aramadan yazdım.
Ve birden sakinlemeye başladığımı fark ettim.
Bedenim yumuşamaya başlamıştı.
O günlerde hissetmeye izin vermediğim, görmezden geldiğim tüm zor duygularımın açığa çıkmasına izin vermiştim.
Kendini suçlamak ve utanç insan bedenine ve ruhuna ağır gelen duygulardır.
Onları hissettiğimiz an, savunma mekanizması olarak zihin dikkatimizi başka yere yöneltir. Rasyonel beynimiz devreye girer ve bizi korumaya çalışır. Bu gayet insani ve doğal bir mekanizmadır.
Ancak bu duyguları bastırmak ve uzun süre onlara bakmamak daha hazin sonuçlar doğurur. Hiç umulmadık zamanlarda kontrolsüzce ortaya çıkarlar.
Muhtemelen daha önce bir çok kez kendimi suçlama hissine kapıldığımda kendime o duyguyu yaşamaya izin vermediğim için, utancımı öfke ya da suçluluk olarak başkalarına yansıtmışımdır. Acısını başkasından çıkarmışımdır.
Çünkü bizler bir duyguyu taşıyamadığımızda etrafımıza yansıtırız.
Biri size hiç beklemediğiniz bir anda kızıyorsa, bilin ki sizden öfkesini taşıyamadığı için destek istiyordur. Öfkesini tetikleyen bir şey yapmış olsanız da, o duygu ona o an oldukça ağır geliyordur. Yoksa kendini daha sakin bir şekilde ifade edebilecek bir halde olurdu.
İşte tam da bu sebeple yapmış olduğum öz farkındalık çalışması beni daha iyi hissettiren ve dönüştüren hatta şifa veren bir pratiğe evrildi.
Çalışmanın sonunda, daha rahat nefes alabiliyordum.
Çünkü duygularımı yargılamamayı başarmıştım.
Her ne oluyor ise onu değiştirmeye ya da düzeltmeye çalışmadan sonucuna takılmadan, sadece ve sadece o anın içinde ortaya çıkan ile kalabilmiştim.
Bol pratik ve dikkat isteyen, uzunca bir yolculuğun bana kazanımıydı bu. Şükrediyorum olmuş, olan ve olacak olana.
Demem odur ki iyi ki açığa çıkmış bu duygular; yoksa ilerde biri benim bu duygularımı tetikleyecek düğmelerime bastığında kontrolsüz, istem dışı tepkiler verebilirdim.
Bir sonraki yüzeye çıkacak duyguya kadar asayiş berkemal.
Bu söylediklerim sizde neler uyandırdı okurken?
Neler çağrıştırdı size bu anlattıklarım?
Siz hangi duygularınızı kucaklayabiliyorsunuz?
Duygularınızla dost olmayı
ve onların gücünden yararlanabilmeyi
istemez miydiniz?
Sevgi ile kalın
An’da kalın.