Şiddetsiz İletişimin Bileşenleri #1: Gözlem
Merhabalar;
Önümüzdeki bir kaç hafta sizlerle, sosyal ilişkilerimizin ve iletişimimizin kalitesini belirleyen en temel unsur olan “sağlıklı iletişim becerilerinden” bahsedeceğim.
“Şiddetsiz İletişim” kitabı ile tanıştığımdan bu yana, iletişim konusunda yaşanan tüm yanlış anlaşmaların sebeplerini çok net görebilmeye başladım.
İfade etme biçiminden önce farkında olmam gereken yerin kendi algılama biçimim olduğunu daha net anladım. Bu bölümü “kendim ile bağlantı” olarak anlatıyoruz Şiddetsiz iletişim eğitimlerinde.
Şiddetsiz İletişimin bir yaşam dili olduğunu anlatan Marshall Rosenberg, bu yaklaşımı birbirini tamamlayan 4 bileşen üzerine kurmuş. Bugün size bu bileşenlerin ilki olan “GÖZLEM” ayağından bahsedeceğim.
GÖZLEM VE DEĞERLENDİRME ARASINDAKİ FARKI
Tüm hayatımızı kendi lenslerimizden görüp algılarız. Kendimizi ve yaşadıklarımızı da aynı lenslerin perspektifinden ifade ederiz.
Bu kadar sübjektif bir ifade etme biçiminde karşı taraf ile hem fikir olmamız nasıl mümkün olabilir ki?
Şiddetsiz iletişim eğitimlerinde “Gözlem ve Değerlendirme” arasındaki farkı anlarken aynı zamanda objektif bir gözle bakabilmeyi öğreniyoruz. Nasıl mı?
Şöyle ki, bir kamera olsa ve şu an beni bu satırları yazarken kaydetse ve size kayıt ettiklerini tercüme etse ne anlatırdı?
“Saçları omuzlarına kadar uzun olan bir insan masanın önünde bir sandalyenin üstünde oturuyor. Gri bir bilgisayarın klavyesine parmaklarını hareket ettirerek üstüne harfler yazılı olan tuşlara basıyor.” diyebilirdi.
Kısacası hiç bir sıfat, tanımlama, değerlendirme, yorumlama yapmadan SALT olarak gördüğünü anlatırdı. Güzel-çirkin, iyi-kötü, doğru-yanlış, keyifli-mutsuz, akışta-üzgün vb. tanımlama olarak kullandığımız hiç bir sıfatı kullanmazdı.
NEDEN? Çünkü bu sıfatlar ve tanımlamalar herkesin kendi lensinden baktığında algıladıklarıdır. Bu etiketler başkalarıyla iletişim kurarken kolaylık sağlasa da çoğu zaman ayrıştırma yapmamıza ve karşıt fikirlerde olmamıza neden olan unsurları oluşturuyorlar.
Karşıt fikirlerde olmak gayet doğal tabi ki ancak sadece bu farklı algılama biçimlerimize tutunduğumuzda birbirimizden uzaklaştığımızı hatırlamamız çok faydalı bir farkındalık olabiliyor.
Ne dersiniz?
Kısacası şiddetsiz iletişim, gözlem ve değerlendirmeyi şöyle ayırt ediyor;
DEĞERLENDİRME
Genelleme içerir.
Kişiseldir.
Etiket ve yargılardan oluşur.
Yorum ve analiz yapmaktır.
GÖZLEM:
Kanıtı var.
Ölçülebilir.
Salt olan, yargı veya yorum yok.
Başlama ve bitme zamanı belli ve nettir.
Karşımızdakilerle gözlem yerine değerlendirme yaparak konuştuğumuzda söylediklerimizi eleştiri gibi duymaları/algılamaları yüksek bir olasılık.
Bir kişi bir eleştiri duyduğunda karşındakine direnç gösterme olasılığı da yüksektir.
J. Krishnamurti’nin “İnsan zekasının doruk noktası, yorumsuz gözlem yapabilme becerisinde yatar.” Sözü, gözlem yapmanın ne kadar zor bir beceri olduğunu gayet net anlatıyor sanırım.
Sevgili Ruth Bebermeyer’in şiiri ise gözlem ile değerlendirmenin farkını bir başka açıdan el alan en usta anlatımlardan biridir.
Bugüne dek bir tembel görmedim,
Hiç koşmayanını gördüm,
Bazen öğlen yemeği ile
Akşam yemeği arasında uyuyan
Ve yağmurlu günlerde evde kalan.
Tembel değildi ama.
Bana kaçık demeden önce düşün!
O tembel bir adam mıydı?
“Tembellik” dediğimiz şeyleri
yapan birisi miydi yoksa?
Peki, etiketleri fark etmemiz neden önemli. Etiketler her ne kadar tanımlamalar yapmamıza destek olsa da aslında bizleri sınırlandırıyor da aynı zamanda.
Gözlem ve değerlendirme arasındaki en net fark, değerlendirmeleri kullandığımızda karşı tarafta kendini savunma duygusu uyandırabiliyoruz. Tabi ki herkesin kendi algısına bağlı olarak.
“Asla, genelde, her zaman, hep, hiç, ne zaman ki, nadiren, sık sık” gibi genelleme ifadeleri, değerlendirme yani yargılarımız ile gözlemi karıştırmamıza neden olabiliyor.
Mesela; “Sen hep meşgulsün.” dendiği zaman ne anlarsınız? Nasıl hissedersiniz? Bu ifade çok net olmayan dolaylı bir suçlama gibi de algılanabilir, ve kişiyi direk savunma mekanizmasına sokabilir.
Oysa “Geçen ay seni 3 kez aradım; 3 seferde de sana ulaşamadım.” demek daha gözleme uygun net ve ölçülebilir bir ifade olacaktır.
Bir başka örnek ise; “Geveze” diye nitelendirdiğiniz biri belki sizin dinleyebilme kapasitenizin çok üstünde bir konuşma yetisine ve süresine sahip olabilir.
Ve o kişiye “çok gevezesin ve seni artık dinlemek istemiyorum” demek yerine, “Şu an dinleme kapasitemin üstünde bir süre sohbet ettik. Bir süre ara vermek istiyorum.” demek o kişiyi daha az rencide edeceği gibi aynı zamanda ilişkinizi gözetecek bir iletişim zemini yaratır.
Peki şimdi size dönelim. Siz gün içinde başkalarına kendinizi ifade ederken veya onlar hakkında konuşurken hangi tanımlamaları, en çok hangi etiketleri kullanıyorsunuz acaba?
Bu ifadelerin ne kadarı karşınızdaki kişi tarafından gerçekten duyuluyor ve anlaşılıyor?
Ne kadarı karşı tarafta savunma ihtiyacı ve tepki yaratıyor? Size karşı nasıl konuşulduğunda kendinizi çok daha duymaya açık hissediyorsunuz? Ne zaman tepki ve savunmaya geçiyorsunuz?
Sizi bu farkındalık soruları ile gelecek haftaya kadar kendinizle başbaşa bırakıyorum. İstediğiniz zaman bana yazabilirsiniz. Haftaya Şiddetsiz iletişimin, ikinci bileşeni olan “Duygu” teması hakkında konuşacağız.
Sevgi ile kalın,
An’da kalın,
Gözlemde kalın.