“Real Change” / “Gerçek Değişim” Kitabından Alıntılar #5 / Evimize, öz benliğimize dönmek…
Bu hafta, Sharon Salzberg’ün “Real Change/ Gerçek Değişim” kitabının 5 bölümündeyiz. Salzberg bu bölümde, empati ve şefkat arasındaki ilişkiye ve bu iki olgu arasındaki farka değinerek karşımızdaki kişi ya da kişilerin acılarını, sorunlarını dindirmek üzere hareket ettiğimizde kendimizi de korumamız gerektiğine, bu anlamda öz şefkat ve öz bakımın da önemine vurgu yapıyor.
Dikkatimi çeken ve sizler için tercüme ettiğim bölümde şunları dile getiriyor Salzberg:
“Hepimiz kalbimizin derinliklerinde bir yerde, “evde olma” hissine özlem duyarız. Bu bedende, bu zihinde, bu gezegende ya da bir başkasıyla “Evde olmak”…
Eğer davranışlarımız biçimlerimize daha dikkatli bakabilirsek - yani ne dediğimize ya da yaptığımıza; neleri söylemek ya da yapmaktan kaçındığımıza – o zaman davranışlarımızın özünde kendimizi “bütün hissetme”ye doğru, “mutlu olmaya” doğru doğal bir arzumuzun olduğunu duyumsayabiliriz.
Hayatımızda mutluluğu yaşama ve kendimizi yeniden bütün hissetme arzusu içimizde saklı bir mesajdır aslında. Ve bu mesaj bize, kendimize duygusal, fiziksel ve ruhsal anlamda iyi bakmamızı, ihtiyatlı davranmamızı söyler.
Kişinin kendi mutluluğunu artırmaya yönelik bu temel ve evrensel arzusu, nihayetinde yapıcı bir ihtiyaçtır. Zamanının çoğunu başkalarına yardım etmeye adayan kişiler genellikle böyle bir isteği fazlaca ben-merkezci görme eğiliminde olsalar da, bu arzu kesinlikle bencilce ve yanlış bir olgu değildir.
Kendi kendini besleyen bu mutluluk hakikatte içimizde var olan kaynakların bolluğu ve bereketiyle dolar. Başkalarına hizmet etmemizi, yardımda bulunmamızı, yaratım ve üretim gücümüzü sağlayan bir enerji kaynağıdır bu.
Dünyada değiştirmek istediğimiz durumlar ve adaletsizliklerle sürekli olarak karşı karşıya kaldığımızda, asla yeterince yardımcı olamadığımız için kendimizi suçlu hissedebilir veya yanlış olduğunu düşündüğümüz her şeyi düzeltememekten dolayı kendimizi kişisel olarak sorumlu hissedebiliriz.
Eğer yeterince yapabilme gücümüz olduğunu düşünmezsek, ve eğer bize asla yeterli olamayacağımıza inanmamız öğretilirse, başkalarına vermeye ve hizmet etmeye devam edemeyiz. Zira, ne yaparsak yapalım bize yetersiz görünecek ve bundan keyif almamız da pek mümkün olmayacaktır.
Bununla birlikte şunu belirtmeliyim ki, mutluluğu pratik etmenin, bir yerde kendimizi güçlendirmenin ve dolayısıyla başkalarına hizmet etme kapasitemizi güçlendirmenin yolları mevcut.
EMPATİ, ŞEFKAT VE YORGUNLUK HİSSİ /
Sinirbilimci Tania Singer, Olga Klimecki ile birlikte yazdığı kitabında şöyle diyor: “Empatinin aksine şefkat, karşımızdakinin acısını paylaşmak anlamına gelmez: Daha ziyade, karşımızdakine karşı ilgi, alaka ve sıcaklık hissi duymakla karakterize edilebilir ve karşımızdakinin iyi olmasını isteme motivasyonuna sahip olmak anlamına gelir. Bir başka değişle; şefkat-merhamet, karşımızdaki ile birlikte hissetmek değil, karşımızdaki için hissedebilmektir.”
İnsanların, kendilerinin başkalarından ayrı tutmaları, ayrı görmeleri gerektiğini düşündüğü bir dünyada – ki böylesi bir dünya çok karanlık görünebilir – empati gösterebilmenin çok temel bir beceri olduğunu düşünüyorum.
Öte yandan, tanıdığım ve kendiniz bitkin, yıpranmış hatta tükenmiş hisseden aktivistleri, uluslararası insani yardım görevlilerini, hemşireleri veya ebeveynleri düşündüğümde, onların fazlasıyla empati sahibi olduklarını görüyorum. Bu yüzden tükenmişliklerinin arkasında başka bir sebep olduğunu düşünüyorum.
Budist psikolojide şefkatin bir tanımı şöyledir: "Kalbin, acı veya ıstırap karşısında tepkisel olarak titremesi. Ve ardından kalbin bu acıyı dindirmeye yardımcı olmak için ileriye doğru harekete geçmesi." İlk kısım, yani titreme kısmı empati kısmıdır. İkinci kısım, yani yardımcı olmak için harekete geçmek ise şefkat kısmıdır.
Empati kurmak, gerekli bir davranış ancak kendimizi incinen kişi veya insanlarla aşırı özdeşleştirdiğimizde empati, ironik bir şekilde merkezinde kendi rahatsızlığımızın olduğu empatik bir acıya dönüşüyor.
Sonuçta bulunduğumuz yere kapaklanıyoruz ya da kaçıyoruz. Empati, şefkatin ortaya çıkması için gerekli ancak yeterli bir koşul değildir. Empati hissediyoruz, ancak belki de gördüklerimizden korkuyor ve bu yüzden param parça oluyoruz. Yorgun, cesareti kırılmış, bunalmış bir durumda kalabiliyoruz: İlerleyecek takatimiz, enerjimiz kalmıyor. Ya da kendimizi suçlu hissediyoruz.
Geçenlerde, kendisini ona danışmak için gelen hastalarını içinden suçlarken bulan bir terapistle tanıştım. Kendine kendine şöyle düşünüyormuş: “Ben size daha altı ay önce çok doğru tavsiyeler vermiştim. Tabii eğer dinlemiş olsaydınız!”
Aynı şekilde, bir “ilahi kurtarıcı” kompleksi geliştirmemiz de mümkün. Böyle bir durumda, ilk adımı atmakla kalmaz, kendimizi acı ateşlerinin içine atarız ve maalesef kendimiz de yanana kadar durumu kontrol etmeye çalışırız. Şefkati daha net bir şekilde tanımlayan araştırmacılar ve Budist akademisyenler, benim yaptığım gibi, geleneksel olarak “şefkat yorgunluğu” olarak adlandırılan bulguyu EMPATİ YORGUNLUĞU olarak kullanmayı tercih ediyor.
ŞEFKAT olgusu özünde aşağıdaki unsurları barındırıyor:
1. Sınırlarımız (Başkalarıyla aramıza çizdiğimiz sınırlar)
2. Denge (Hem kendimize hem de başkalarına, özetle herkese karşı duyduğumuz şefkat)
3. İstikrarlı bir duruş sergilemek (Yani her hangi bir durumda kendimizden emin olmak ve şaşkınlık durumunda ne yapacağımızı bilmek )
4. Netlik (Yani kendimizi herhangi bir şeyle olduğundan daha fazla tanımlamamak)
Şefkat ve merhamet, pratik yaparak geliştirilebilir ve bu şefkat geliştikçe bize gerektiğinde “hayır” demeyi ve suçluluk duymadan başkalarıyla aramıza sınırlar oluşturmayı öğreterek tükenmişlik ve yorgunluk yaşamamızı engeller. Bu suretle, hayır demenin cesur bir eylem olduğunu ve size güç kazandırabileceğini anlarsınız. Aynı zamanda başkaları için de güç veren bir iksirdir bu. Sizi sağlıklı görmeleri ve sıkıntılı ve huzursuz bir şekilde yaşamanız yerine kendinizi kolayca toparlıyor olmanız da başkalarına güç verir.
Derin şefkat, “Equinimity” denilen, karşılaştığımız durumlara karşı soğukkanlı, sükûnet içinde, dengeli ve ölçülü olma halini barındırır içinde. Şefkatli bir eylem, içinde ne yapabileceğimizi, ne yapamayacağımızı ve neyi kontrol edip edemeyeceğimizi fark edeceğimiz bir bilgelik taşır. Ve işte bu netlik, bize uzun vadede sınırımızın üzerine çıktığımızda, yorulduğumuzda ve gerçekten yardım sunma kapasitesinden yoksun olduğumuzda tekrar ayağa kalkabilme ve yeniden başlayabilme gücü verir.
END Fonunun CEO'su ve aynı zamanda “Under the Big Tree: Extraordinary Stories from the Movement to End Neglected Tropical Diseases” kitabının yazarı Ellen Agler, empati ve şefkatin kesişim noktası üzerinde konuştuk:
“Merhamet ve empati arasındaki farkı gerçekten takdir etmeye başladım. Bu bana çok yardımcı oldu. Bir FMRI makinesindeyken aynı anda acı çeken biri için empati hissettiğinizde, beyninizde parlayan bölümler, ilginç bir şekilde kendiniz acı çektiğinizde parlayan kısımlarla aynı bölgeler oluyor. Neredeyse siz de empati kurduğunuz kişinin yaşadığı aynı türden acıyı çekiyor gibi oluyorsunuz. Bu durumun tükenmişliğe yol açtığını yaşayarak gördüm. Bu bir yorgunluk hissi ve sektörde tanıdığım pek çok insanı olumsuz etkilediğini biliyorum. Çünkü öylesine yorucu ve depresif ki ya böylesi bir durumla çok uzun süre kalamıyorlar, ya da çok çalışıyorlar ve bir noktada artık çalışamaz hale geliyorlar.
Pek çok kar amacı gütmeyen kuruluş, ulvi hedeflerine az çalışanla ve yetersiz kaynaklarla ulaşmaya çalışıyorlar. Siz 7 gün 24 saat çalışabilir ve yine de dindirmeye odaklandığınız ıstırabın üstesinden gelmek için yeterince çalışmadığınızı hissedebilirsiniz.
Ancak bununla birlikte, yine de başkalarının yaşadığı acı ve ıstırabı, tamamen kendiniz yaşıyor gibi içinize almadan da tutacak bir alan yaratmayı, onurlu ve haysiyetli bir şekilde onlar için orada olmayı öğrenebilir ve onlara mümkün olduğunca yardımcı olabilirsiniz.”
Tüm bu olanların ortasında kendinize öz şefkat ve öz bakım uygulamak önemlidir. Böylece tekrar tekrar baştan başlayabilir ve yardım edecek gücü yaratabilirsiniz. Her zaman için tükenen değil, fazla olan bir kaynaktan vermek çok daha kolaydır. Ve benim için en kritik araçlardan biri empatiden, ziyade şefkattir.”
Sevgiyle kalın,
An’da kalın.
Raquel Habib