“Real Change” / “Gerçek Değişim” Kitabından Alıntılar #6 / Birbirimizle olan bağlantımız.
Sharon Salzberg’ün “Real Change/ Gerçek Değişim” adlı kitabında bu hafta 6. bölümdeyiz. Bu bölümün teması birbirimizle olan bağımız ve bağlantımız. Sizler için bu bölümde dikkatimi çeken noktaları tercüme ederek yine aşağıda aktarmaya çalışacağım.
Umarım sizler de okuduğunuzda keyif alırsınız.
Belli başlıklar altında özetlemeye çalıştığım bu bölümde şu noktalara değiniyor Salzberg:
“KENDİMİZ, DİĞERLERİ VE AKTİVİZMİN PARILTILARI -
“Kendimiz” ve “Diğerleri” kavramlarını nasıl yarattığımız, hangi bileşenleri bir araya getirerek bu kavramları zihnimizde oluşturduğumuz ve dünya görüşümüzü nasıl şekillendirdiğimiz hep ilgimi çekmiştir.
Bizler doğar doğmaz bir ırkın, dilin, eyalet / ülke ya da bölgenin hatta cinsiyet, din ve daha bir çok tanımın içinde doğuyoruz. Peki aidiyet algımızı ne belirliyor? Yalnızca belirli bir kimliğe bağlıyken mi iyi hissediyoruz kendimizi? Bu kimlik büyük ölçüde bize dışarıdan aktarılan hikayelerle mi empoze edildi; yoksa bu hikayelere cesaret ve öz-saygı yaratmak amacıyla kendimizin mi gönüllü olarak bağlanıyoruz?
Bu kimlik duygusunu nasıl taşıyoruz? Kimliğimizi başkalarına bağlı bir düzlemde ve anlamlı bir şekilde mi taşıyoruz; yoksa bizi diğerlerinden koparan, başkalarından ayrı ve yalnız olduğumuza inandıran katı bir duygu olarak mı taşıyoruz?
BİRBİRİMİZLE OLAN BAĞLANTI VE BAĞLARIMIZ
Bana göre “birbirimizle olan bağlantımız”(interconnectedness) Zen ustası Thich Nhat Hanh'ın “birlikte varoluş” (interbeing) olarak adlandırdığı veya bazen “karşılıklı bağımlılık” (inter-dependence) olarak da isimlendirilen kavramla açıklanabilir. Bu, geniş bir çerçeveden baktığımızda hepimizin hayatlarının bir şekilde birbiriyle bağlantılı olduğu bakış açısı; ve bu evrendeki herkesin diğer herkesle bir şekilde görünmeyen bağlarla bağlı olduğu görüşüdür. Genellikle kendimizi yalnız, izole, bağımsız, diğerlerinden yalıtılmış hissederiz ve ayrı olarak hayatta bir şekilde kontrolü elimize almak için mücadele ederiz.
Ancak GERÇEK nedir?
Gerçek şudur ki, hayatta herkes birbirine bağlı ve bağlantılıdır. Bunun doğal sonucu ise herkesin bir değeri olduğu, herkesin tek tek önemli olduğudur. Bu 2 düşünce birlikte ele alındığında, “birbirimizle olan bağlantımız”, bu dünyada bir fark yaratma çabalarını harekete geçiren bir yaşam vizyonu verir insana.
BİRBİRİMİZİ GERÇEKTEN GÖREBİLİYOR MUYUZ?
Cleveland Hastanesinin kurum kültürü, yüksek düzeyde hasta bakımı ve empati eyleminin temel değerleriyle tanınmaktadır.
Bu anlamda hem hastalar, hem doktorlar, hem de hasta bakıcılar için hazırlanan videonun teması "Empati: Hasta Bakımı ile İnsani Bağlantı"dır.
Henry David Thoreau’dan bir alıntıyla başlar bu video:
"Bir an, birbirimizin gözlerinden bakmaktan daha büyük bir mucize gerçekleşebilir mi?
Ardından herhangi bir diyalog olmadan, kamera bir hastanede hareket eden insanları ekranda beliren yazılarla takip eder
ve içinde bulundukları durumlarını basitçe tasvir eder:
“Çok uzun süre beklediği için korkuyor.”
“Tümör iyi huyluydu.”
“Tümör kötü huyluydu.”
“Mamografisinde… bir şey gördüler.”
“Bunu nasıl ödeyeceği konusunda endişeli.”
“Tedavi seçeneklerini anlayamayacak kadar şaşkın.”
“Karımın ameliyatı iyi geçti.”
Biz seyrederken, bu insanlar bir asansörde bir araya gelirler, yan yana yukarı aşağı yürürler,
yürüyen merdivenler ve bekleme odalarında birlikte otururlar.
Ve video şu soruyla sona erer: Kendinizi bir başkasının yerine koyabiliyor, onun duyduklarını duyabiliyor, gördüklerini görebiliyor, hissettiklerini hissedebiliyor olsaydınız, onu farklı bir şekilde tedavi eder miydiniz?
BİR AĞACIN BİZE ÖGRETTİĞİ GERÇEKLER
“Birbirimize görünmez bağlarla bağlı olduğumuzu” ve bu gerçeğin ne kadar değerli olduğunu anlayabileceğimiz bir çok yol var.
Birinci yol bu gerçeği mantıksal olarak kabul etmek. Diğer bir yol çeşitli Mindfulness veya Meditasyon gibi farklı tefekkür pratikleri aracılığı ile daha içgüdüsel olarak kavramak olabilir. Dikkatlice bakıldığında doğada da “birbirine bağlılığın” yer aldığını görürüz; deneyimlerin, insanların ve tüm yaratıkların sürekli birbirini etkileyerek yaşamlarını devam ettiklerini gözlemleyebiliriz.
Örneğin, bir ağaca bakabileceğiniz farklı yolları düşünün. Ağacı belirgin bir şekilde tanımlanmış bir nesne, orada tek başına duran bir varlık olarak görebilirsiniz. Aynı zamanda bütün içinde baktığınızda, o ağacı son derece ince bir ilişkiler ağının tezahürü olarak da bakıp hissedebilirsiniz. Ağaç, üzerine düşen yağmurdan, hatta yağmurun yağmur olması aşamasında onu etkileyen her şeyden de etkilenir. Çevresinde hareket eden rüzgardan ve onu besleyen ve büyümesini sağlayan topraktan da etkilenir. Hava ve güneş ışığından, ay ışığından ve havanın kalitesinden etkilenir. Ağacın kökleri, onu kilometrelerce ötedeki yeraltı yaşam ekosistemine bağlamaktadır. Bir ağacı dikkatle incelediğimizde ağacı bir araya gelen etkiler ve etkileşimler ağı olduğunu görebiliriz. Benzer şekilde, içinde bulunduğumuz şu an’a bakıp aynı şeyin kendi hayatlarımız için de geçerli olduğunu görebiliriz aslında.
Kim olduğumuza derinden baktığımızda, benzer bir etkilenişim ağından ibaret olduğumuzu görebiliriz. Yalnız ve izole edilmiş değiliz, aksine daha çok bağlantılı ve birbirine bağımlı bir şekilde yaşamaktayız. Varoluşumuzun gerçeği budur: Birbirine bağlı bir evrende yaşadığımız için her şey koşullu, iç içe geçmiş ve birbiriyle ilişkili içindedir.
Thich Nhat Hanh'ın dediği gibi:
Eğer bir şairseniz, önünüzde duran kağıt sayfa üzerinde aynı zamanda bir bulut olduğunu açıkça göreceksiniz. Bulut olmadan yağmur olmayacak; yağmur olmadan ağaçlar büyüyemeyecek ve ağaçlar olmadan kağıt da üretilemeyecek. Kağıdın var olması için bulut çok önemlidir. Bulut burada değilse, bir sayfa kağıt da burada olamaz. Yani bulut ve kağıdın iç içe olduğunu söyleyebiliriz. "Birlikte İçiçe olma"(interbeing) henüz sözlükte olmayan bir kelimedir, ancak "inter" ön ekini "olmak" fiili ile birleştirince, yeni bir fiilimiz olur: “Birlikte İç içe olmak” - "inter-be." Bulut olmadan bir kağıda sahip olamayız, bu yüzden bulut ve kağıt sayfasının iç içe olduğunu söyleyebiliriz.
Bu bir sayfa kağıda daha derinlemesine bakarsak, içindeki güneş ışığını da görebiliriz. Güneş ışığı olmazsa, orman büyüyemez. Aslında hiç bir şey büyüyemez. Güneş ışığı olmadan biz de büyüyemeyiz. Ve böylece, güneş ışığının da bu kağıdın içinde olduğunu söyleyebiliriz. Kağıt ve güneş ışığı iç içe. Daha da bakmaya devam edersek ağaç kesen kişiyi de görebiliriz ve kağıdın olması için odunları taşıyan kişiyi de. Anlarız ki bu sayede ağaç kağıda dönüşüyor. Ve ardından buğdayı görürüz. Ağaç kesen işçi yemek yemeden yaşayamaz. Ekmek ve dolayısıyla ekmek haline gelen buğday da bu kağıdın içindedir. Ve aynı zamanda bu ağacı kesen kişinin anne ve babası da içindedir bu kağıdın. Bu şekilde baktığımızda görüyoruz ki tüm bunlar olmadan, bir sayfa kağıt olamaz.
Günlük yaşamımızda, birbirimize olan bağımızın ve bağlılığımızı daha derinden anlamamız, aslında hepimizin bir parçası olduğu bu görünmeyen ağları ve bağları “algılama yeteneği” becerimizle oluşuyor. Sonuçta bu anlayış, birbirimizden ayrı olduğumuz yanılgısını da bertaraf ediyor. Birbirimizi anlamanın temelinde işte bu algı netliği yatıyor. Ve bu algı netliği aynı zamanda şefkatli bir hareketin ve eylemin de özünü oluşturuyor.
İZOLE HAYAT, YANLIZLIK HİSSİ VE MEDİTASYON
California-San Diego Üniversitesi'nde psikiyatri ve sinirbilim profesörü olan Dr. Dilip Jeste şöyle diyor: “Maneviyat ve empati bir kişinin kendini başkalarıyla bağlantılı hissetmesine yardımcı olur. Bilirsiniz ki siz çok daha büyük bir kozmosun parçasısınız. Asla yalnız değilsiniz. Senin yanınızda her zaman orada olacak başka bir şey var.” Ayrıca şunu da ilave ediyor Dr. Jeste: “Kendi kendine öz yansıtma yapabilenler kendilerini neden yalnız hissettiklerini daha iyi anlayabiliyorlar.”
Bugün yapılan bir çok çalışma, empati, şefkat, öz-yansıtma yapma gibi niteliklerine sahip kişilerin yalnızlık hissetme olasılıklarının çok daha düşük olduğunu doğruluyor. Tüm bu nitelikler, Mindfulness ve Meditasyon uygulamalarından elde edilen faydalar olarak giderek daha fazla kabul görmekte. Belki de bu uygulamalara daha yakından incelemek “yalnızlık salgını” üzerinde önemli bir etki yaratabilir.
İronik bir şekilde, kendi başımıza kaliteli zaman geçirmek de, tamamen yalnız olduğumuz yanılsamamızın değişmesine yardımcı olabilir. “Birlikte varoluşu” (INTERBEING) hissetmemize yardımcı olan Meditasyon pratiği, aynı zamanda umutsuzca yalnız olduğumuz inancının da yanlış olduğunu bize göstermeye yardımcı olur.
DEĞİŞİMİ NASIL SAĞLIYORUZ?
“Birbirimize görünmez bağlarla bağlı olduğumuz” hissini genişletmek ve derinleştirmek demek bazı insanların düşündüğü gibi, hayatta var olan bazı terslikleri görmemek anlamına gelmiyor. Bazı adaletsizleri gördüğümüzde, dünyadaki şeyleri farklı kılmak, onları daha iyi hale getirmek için savaşma iç güdüsünü de yitirdiğimiz anlamına gelmez. Tabii ki mücadele edeceğiz. Ancak daha büyük bir “birliktelik duygusuyla” ayırımcı olmayan ve yabancılaşmaya dayanmayan bir yaşam vizyonunu geliştirmeyi hedeflemek daha da gerçekçi olabilir. Kötülüklere, zararlara ve adaletsizliğe karşı koymak için başkalarını şeytan gibi göstermemize gerek yok. Kapsayıcı, karşılıklı bağlantıya inanan ve şefkat duygusuyla güçlendirilmiş bir değişim için mücadele edebiliriz. Dr. Martin Luther King Jr. şöyle demişti: “Karanlık, karanlığı kovamaz; bunu ancak ışık yapabilir. Nefret, nefreti dışarı atamaz; bunu ancak sevgi yapabilir."
Sevgiyle kalın,
An’da kalın.