“Real Change” / “Gerçek Değişim” Kitabından Alıntılar #1/ Aksiyon
Yaşadığımız bir acı, kayıp veya içinden geçtiğimiz zorlu bir sınav bizim kolayca kendi içimize kapanmamıza neden olabiliyor. Fiziksel, duygusal hatta hücrelerimize kadar olduğumuz yerde kapanıp kıvrılabiliriz ve yaşadığımız ani değişimin şokunu atlatmaya çalışırız.
Bu durum, bir anlamda bedenimizde yasadığımız bir enfeksiyona benziyor. Ve bedenimiz savunmaya geçmek üzere etkilenen bölgeye doğru hücum ediyor. Özellikle büyük bir acıya dayanmaya çalıştığımızda duyarlılığımız, farkındalığımız, şefkatimiz çok kolay bir şekilde dumura uğrayabiliyor. Ve bu uzun bir zamana da yayılabiliyor.
Ancak bazılarımız için hikayenin sonu burada bitmiyor. Ulvi amaçları için aksiyona geçmeyi seçen bu kişiler, başkaları için ciddi bir destek ve yardıma dönüşen bir yol açıp ilerleyebiliyorlar. Normalde oto-pilot halimizle verebileceğimiz “Savaş/ Kaç / Don” tepkileri, bu kişiler için aktif ve başkalarıyla kenetlenen bilinçli bir çözüme/aksiyona/yanıta dönüşüyor.
Özetle, başkaları için her şeyin daha iyi olmasını istiyor; hayatımızda bir anlam, bir bağlantı ve ulvi bir amaç arıyoruz.
HAYATTAKİ AMACIMIZ
Yaşadığımız kişisel ve toplumsal sıkıntıların tam da ortasında beliren ve anlamlı bir aksiyona dönüşen pek çok güzel örnek görüyoruz çevremizde.
Bu örneklerin bize gösterdiği gibi aksiyona geçmek, ulvi bir amaca dayalı içten gelen bir hareket şeklinde oluyor. Bu hissi deneyimlediğimiz zamanı hepimizi biliriz aslında.
Zor durumlardan geçtiğimizde içimize bir ateş düşer, umutsuzluk ve çaresizlik hissi belirir ancak yine de içimizde bir amaç duygusu filizlenmeye başlar ve bizi ileriye doğru götürür. Kontrolümüz dışında gelişen olaylara maruz kalsak da, en zor durumda bile başkalarını umursamayı, onlara destek olmayı ve bu amaçla harekete geçmeyi seçebiliriz.
Bizi özgür kılan gerçek de budur aslında.
Bazen kendimizden çok farklı olduğunu düşündüğümüz biriyle zaman geçirerek bir diyalog kurmayı seçeriz. Ve sonunda bu kişiyle ne kadar benzer özelliklerimiz olduğunu keşfettiğimizde, bu kişilerin yaşamları ve kaygıları da elle tutulur bir şekilde somutlaşır zihnimizde.
İlham aldığımız ve hayal ettiğimiz şeyi, bazen öfke duyarak, bazen bocalayarak bazen de kararlılıkla gerçekleştirmek üzere o çok önemli olan ilk adımı atar ve vizyonumuzu hayat geçiririz.
Başkalarını destekleyen ve onların hayatına değer katan bir hayata doğru adım atmak için koşullanmalarımıza meydan okuruz bir anlamda: korku, kendimizin veya başkalarının değersiz olduğuna inanmamız, kendimiz ve hayatımızla ilgili bize anlatılan, bizi kısıtlayan hikayelerin dahil edilmesi gibi…
Bizi geriye çeken bir çok şeyi benimsiyoruz -en başta da arzuladığımız şeye layık olmadığımızı düşünerek…
HEPİMİZİN VEREBİLECEĞİ BİR ŞEY VAR. / TOPLULUK DUYGUSU
Her hangi bir topluluğa ait olduğunuzda, burası devamlı olarak ziyaret ettiğiniz ve katkıda bulunduğunuz bir yer haline gelir. Bu topluluğu sahiplenirsiniz. Bu topluluğun gelişmesine katkıda bulunursunuz. Örneğin, sadece bir iş bölümü sonrasında size düşen görevi fiziksel olarak yerine getirseniz de sadece başkaları için bile orada olmanızın bir anlamı vardır. Onlar için oradasınızdır aslında. Burası bir aidiyet yeri olur.
Bazen sadece sevildiğinizi hissetmek için dahi bir topluluğa ait olmanız gerekebilir. Bazense öz değerimizi yansıtmak için böylesi bir topluluğa ihtiyacımız olur. Sonuçta bu topluluğa sunduğunuz en önemli katkınız şudur: KENDİNİZİ VERMEK. Verdiğiniz şey ne kadar küçük olursa olsun…
PEKİ, ENERJİMİZİ NEREYE VERMELİYİZ?
Alacağımız aksiyonu nereye odaklayacağımızı nasıl bilebiliriz?
Sonuçta, yaşadığımız dünyada çok fazla acı var. Bu soruya vereceğimiz cevabın bir kısmı, hangi koşullar altında ileriye doğru adım atacağımızı anlamakta yatıyor.
Oyun yazarı Lin-Manuel Miranda, "Dünyanın tüm trajedilerinin kalbinize girmesine izin veremezsiniz. Çok yıpranırsınız. Ancak kalbinize girmesine izin verdiklerinizin de bir anlamı olmalı ve bu anlamın da bir aksiyona dönüşmesine izin verebilmelisiniz.”
Aynı şekilde, “A People’s History of the United States” adlı klasiğin yazarı, tarihçi Howard Zinn de şu tavsiyede bulunuyor:
“İnsanları, kendi etraflarındaki topluluklara bakmaya ve inandıkları bir şey üzerinde çalışan bir topluluk bulmaya teşvik ederim. Bu topluluk sadece beş, on, yirmi veya yüz kişiden oluşmuş olsa bile.”
Yeterli sayıda insan bir şeyleri yeterince yaptığında yaptıkları şey ne kadar küçük olursa olsun değişim gerçekleşir.
Enerjiyi, “Doğru ve adil olduğuna inandığım şey” diye çağırdığımızda, bu enerji açığa çıktığında aksiyona geçebiliriz. Ve yaşam yolculuğumuzu bizi aksiyona, harekete geçiren enerjinin doğasını keşfetmeye devam ederek sürdürebiliriz.