“Real Change” / “Gerçek Değişim” kitabından alıntılar #8/ Hassas Denge

Bu hafta Sharon Salzberg’ün, “Real Change / Gerçek Değişim” isimli kitabının son bölümüne geldik.

raquel-habib-gerçek-değişim-8.png

Geçtiğimiz 8 hafta boyunca bu harika kitabın her bölümünü sizler için elimden geldiğince, dilim döndüğünce tercüme etmeye ve sizlere aktarmaya çalıştım. Sizlerin gösterdiği yakın ilgi ve verdiği güzel tepkiler için ayrıca teşekkür ederim.

“Gerçek Değişim” kitabının bu son bölümüne “Hassas Denge” ismini vermiş Salzberg. Ve Mindfulness yaşam biçiminde çokça sözü edilen “Equanimity” kavramını irdelemiş.

Bu konu uzun zamandır benim de gündemimde ve zihnimde. Zira bu kelime, kendi içinde hayatımızda yaşadığımız zorluklara nasıl göğüs gerebileceğimize dair pratik bir yol haritası içeriyor diye düşünüyorum.

Bu kavramı Türkçe’ye “Sakin bir denge” ya da “Dengeli, farkındalıklı ve şefkatli bir duruşu koruyabilmek” olarak çevirebiliriz belki.

Bununla birlikte, aşağıda kitabın bu son bölümden kısa bir pasaj paylaşmak istiyorum. İlerde kaleme alacağım yazılarımda yine bu konuya değineceğim.

Sharon Salzberg, aşağıdaki satırlarla başlıyor bu bölüme:

“Hayatın zorluklar ve sorunlarla dolu tüm karmaşası içinde nasıl bir yol izleyebiliriz? Süratle dikkatimizi vermemiz gereken acil konular devreye girdiğinde yarım kalan işlerimiz, yardıma ihtiyacı olan arkadaşlarımız, sağlık sorunları, maddi baskılar, aile krizleri, toplum krizleri, dünya krizleri olduğunda nasıl bir duruş sergileyebiliriz? Bu devam eden zorluklar karşısında kendimizi, akıl sağlığımızı, açık kalbimizi ve net vizyonumuzu nasıl sürdürebiliriz?

Budist psikoloji denilen ve Budist öğretimin içinde yer alan psikolojik bakış açısının bu soruya verdiği cevap, İngilizce ifadesiyle “Equanimity”dir.

“Equanimity “kelimesinin anlamını düşündüğümde olabilecek en iyi çevirisinin Pali dilindeki “Upekkha” kelimesinin karşılığı olan “denge” kelimesiyle yapılabileceğini dönüyorum.

Bazıları için “Equanimity”, “duyarsız olmak”, “‘cool’ olmak” ve hatta herhangi bir konuda hissedilen korkunun üstü örtülerek ya da bastırılarak "durum gayet iyi, ya da iyiyim" demek gibi algılanabiliyor. Ergenlerin bazen omuz silkip umursamaz bir şekilde “Whatever! / Neyse ne!" demesi, “Equanimity”nin bu şekilde yanlış algılanmasına en iyi örneklerden biri olabilir. Bu tarz bir tepkiyle, siz yardım etmek isterken ve ilginizi alakanızı sunmaya niyetlenmişken, “neyse ne” denmesi, kulağa acımasız ve kırıcı bir ifade gibi gelmez mi?

İnsanların “Equinimity”nin anlamı için varsaydığı bir başka fikir de “pasiflik”tir. Bu görüşe göre de, eğer hayatınızda karşılaştığınız kötü olaylara “Equinimity” ile yaklaşırsanız, sanki kendinizi üzerinden basılıp geçilen bir paspas gibi hissedebilir ya da değişim rüzgarlarına kapılarak uçup giden kuru bir yaprak gibi olursunuz.

“Denge” kelimesinin kendisi de yanlış anlaşılabilir. Bazen, bir şeyi cesurca yüksek bir düzeyde tutarken (örneğin, sevinç, neşe gibi), aynı anda bir başka şeyi aşağı düzeyde tutmak (keder, acı gibi) yoluyla elde edilen zorunlu veya kısıtlanmış bir durum olarak da algılanabilir. Ya da hem zevki hem de acıyı sıkı bir yumrukla tutarken, acının de elinizden dışarı çıkmamasını ummak gibi düşünülebilir. Bu anlamda “Denge”, sıradan, mülayim bir şey ve sizi en düşük ortak paydaya götüren bir dizi taviz olarak görülür.

Bir kaç yıl önce, Garrison Enstitüsü'nde dahil olduğum programla ilgili bir toplantıdaydım. Dört yıl boyunca, ev içi şiddetle ilgili hizmet veren kurumlarda ön saflarda çalışanlar için dayanıklılık becerileri dahilinde yoga ve meditasyon pratikleri eğitimi vermiştik. Program, bu beceri eğitimini uluslararası insani yardım çalışanlarına yönelik genişletme fikrini değerlendiriyordu. Bu yaklaşım da tüm materyalin yeniden yazılmasını gerektiriyordu. O yüzden bunu nasıl yapacağımızı konuşmak amacıyla bir araya geldik.

Ön saflarda çalışan kişilerin, bu program sırasında yaşadıklarını, onlar üzerinde gördüğüm değişiklikleri açıklamaya çalıştım ve kendimi bir an özür dilerken buldum: "Bunun çok heyecan verici ya da güçlü bir kelime ya da argüman olmadığını biliyorum – hatta kulağa sıkıcı bile gelebilir - ancak bu kişilerin tarafından muazzam bir fayda olarak tarif edilen şey, dengelerinde bir artış olduğuydu.” Bu noktada, toplantıya katılan ekibin her üyesi gülümsedi ve içlerinden biri şu soruyu sordu: "Denge kelimesini gerçekten kim sever biliyor musun?" "Hayatta kendi dengesini yitirdiğini hisseden insanlar. Ve bu da çok ama çok sayıda insan demek.”…

Sharon Salzberg’ün bu kitabı umarım yakın zamanda Türkçe’ye de çevrilir ve ülkemizde de olurlarına kavuşur.

Yukarıda bahsettiğim gibi “Equanimity” konusunu çok düşünüyorum. Hatta yarın akşam “Hepimiz Bir’iz” Mindfulness ve Meditasyon buluşmasında pratik edeceğimiz “Kalbinizi Açma Meditasyonu” ile “Equinimity” konusuna bir başka açıdan bakarak, “gönülden alma-verme” dengesine değineceğim.

Bu noktada size de sormak istiyorum:

Sizler zor durumlarla karşılaştığınızda kendi içinizde “denge”yi nasıl sağlıyorsunuz?

 Sevgiyle kalın,

An’da kalın.

Previous
Previous

Mindfulness konusunda yanlış bilinenler /

Next
Next

Anksiyete ile ilgili gerçekler #6 / Anksiyete kalıcı bir durum değildir.