Boş bardak mı, dolu bardak mı…

Boş bir bardak mı, yoksa dolu bir bardak mı içine daha fazla su alabilir?

Dolu bir bardağın içindeki suyu eskiden beri bildiklerimiz, kalıplaşmış düşüncelerimiz olduğunu varsaysak, yeni bilgiler alacak yerimiz olmadığından bardağa ilave su ekleyemeyiz ve muhtemelen hep geçmişi tekrar ettiğimiz bir deneyimin içinde sıkışıp kalabiliriz.

Bu bakış açısını her gün pratik ettiğim bir alan ise, bireysel koçluk seanslarım.

Danışanlarım ile ne kadar uzun süredir çalışıyor olsak ta her karşılaşmamızda onlara yeni tanıştığım birileriymiş gibi bakmaya ve onları ilk defa duyuyormuş gibi dinlemeye niyet ederim.

başlangıç-2.png

Tüm bildiklerimi unutmaktan bahsetmiyorum; ancak o anın içinde zihnimin bana gönderdiği eski bilgileri kenara park edip, an ve an onların içindeki tüm olasılıkları görmeye kendimi açarım.

Eğer onları eskiden anlattıklarının yarattığı algı ile dinlersem, söyledikleri hiç bir şeyi gerçekten duyamam. Çünkü hepimiz her gün yeni biriyizdir. Düşüncelerimiz, duygularımız, hatta bedenimiz bile her gün değişiyor.

Zihnimiz bize tanıdık olanı sürekli tekrar tekrar anlatmayı sever. Tüm bildiklerime rağmen “bilmiyorum” diyebilmek karşımdakini farklı bir dikkat ile dinleyebilmemi sağlıyor.

Eğer bir kişi seansta bana her seferinde aynı şeyi anlatsa bile, her anlattığının farklı bir deneyim olduğunu kendime hatırlatıyorum. Böylece kişi geçmişten getirdiği düşünceler ve duygulara tutunsa bile ben koç olarak orada olasılıkların olduğu bir alandan onu dinlemeyi seçmiş oluyorum. Böylece bir koç olarak görevim olan, doğru yansıtmaları ona yapabiliyorum.

Karşımdakini daha önce anlattığı hikayeye bağlı kalarak değil de, “bugün karşımda kim var ve bana ne anlatacak bilmiyorum.” diyerek dinleyebilmek, koçluğun en büyük gücü ve zenginliği olan ŞİMDİ, BURADA , AN’DA OLABİLME becerisini koçluk sürecine kazandırıyor.

An’da olduğumuzda, sabit ve sonucuna tutunduğumuz, olmasını istediğimiz bir beklentiden değil, daha esnek ve akışta bir yerden ilişki kurmuş oluyoruz. Bu da bizim daha yaratıcı olmamızı destekliyor.

Açık olmak, başlangıç zihninde olmak bir çok Mindful oluş halinin en temel unsurudur.

Siz de önce kendinizle, sonra çevrenizde kişilerle her seferinde başlangıç zihni üzerinden ilerleyen iletişim kurmak ister misiniz?

Cevabınız “evet”se, o zaman aşağıda paylaştığım ve her gün kendim ve danışanlarım ile uyguladığım pratikleri birlikte deneyimlemeye ne dersiniz?

1- “Mindful” Gözlem Pratiği

2- “Mindful” Sorgulama Pratiği (BY ME)

1-    Kendiniz ve tanıdıklarınız hakkındaki;

“Asla”, “her zaman”, “hiç” vb. gibi genellemelerle başlayan sabit görüşlerinizi bir kenara not edin.

Örnek;

“Oğlum asla dinlemez.”

“Kocam asla pes etmez.”

“Sorumluluklarını hiçbir zaman unutmaz.”

Burada, sabit fikirlerimizin her zaman “olumsuz” olmasına gerek olmadığını hatırlatmak isterim.

Not ettiğiniz bu sözleri söylediğinizde ne hissediyorsunuz? Bedeniniz nasıl hissediyor? Hissettiğiniz duygular neler?

2-  Bu inançlar, düşünceler gerçekten ne kadar doğru? Bu düşünceleriniz 100 % her an gerçek olabilir mi? Bu düşüncelerin doğru olmadığı durumlarda diğer olasılıklar neler olabilir?

Şimdi bu soruları cevapladıktan sonra karşınızdakilere yeni olasılıkların mümkün olduğu bir yerden bakmayı deneyin.

En azından niyet edin.

Ve içinizde uyananları gözlemleyin.

Not: Bu pratiği inanarak yapmanın önemini hatırlatmak isterim. İçinizdeki en ufak bir şüphenin tüm algınızı bulanıklaştırma ve burnunuzun ucundaki gerçeği görmenizi engelleme potansiyeli olduğunu hatırlatırım.

Sizlere keyifli deneyimler dilerim.

Lütfen düşüncelerinizi ve hissettiklerinizi benimle paylaşın.

Sevgi ile kalın

An’da kalın.

Previous
Previous

Değişime giden yolda tüm şeffaflığımla: Değişim kaçınılmaz.

Next
Next

Kalıpların dışından bakabilmek /