An.trakt / Durun ve bir Mola Verin!

Artist / Photographer: Jun Kim

Artist / Photographer: Jun Kim

Belli aralıklarla yayınladığım “An.trakt” başlıklı kısa yazılarımda, yoğun tempomuz içerisinde durmamızın, odağımızı kendimize yöneltmemizin ve mola vererek merkezlenmemizin faydalarından bahsediyorum. Kulağa belki klişe gibi gelebilecek bu önerilerim aslında son derece bilimsel araştırmalarla desteklenen bulgulara dayanıyor.

Mindfulness pratiklerinin içerisinde de önemli bir yer tutuyor bu basit ama son derece etkili yöntem.

“Pause / Duraklama/ Ara verme” kitabının yazarı Lyla Yastion da bu etkili pratiği ve faydalarını koca bir kitabın başlığına taşıyacak kadar önemsiyor.

Şöyle diyor Yastion:

“Demans” gibi bir ağır bir rahatsızlığın özünde, varlığımızı “an’da, şimdi ve burada” yaşayamamamız gibi bir deneyim yatıyor.

Bizler ancak odağımızı duyularımızın farkındalığına yöneltebilirsek kim olduğumuzu hatırlayabiliriz. “Durmak ve kendimize mola vermek” gibi bir pratik, bize bu farkındalığı yaşatabiliyor. Kim olduğumuzu hatırlamıyoruz, çünkü kim olduğumuzu unutmakla meşgulüz.

Hepimizin günlük hayatımızın koşuşturması içinde otomatik olarak yaşadığı bu durumu sembolize eden şöyle bir hikaye var:

- Bir adam atını sürer. At, bir kasabanın içinden dörtnala geçerken yol kenarında duran bir başka adam atı süren kişiye sorar: "Nereye gidiyorsunuz?" Sürücü nefes nefese, "Bilmiyorum; atıma sorun!" der.

Kendimizi unutmak gerçekten bir alışkanlık haline gelebilir ve bu hiç de sağlıklı bir durum değildir. Bu kaybolmuşluk duygusu içinde yaşamak, ne maliyet ne de enerji açısından pek verimli sayılmaz.

Nasıl iş dünyasında enerji tasarrufu yapmak ve maliyetleri düşürmek önemliyse, aynı yaklaşım beden-zihin-ruh bütünlüğümüz için de geçerlidir. Bu anlamda kim olduğumuzu unutmak oldukça maliyetlidir. Ve nedense biz bu maliyetin büyüklüğünü görene kadar – ki bu maliyet kendini fiziksel bir hastalık veya zihinsel-duygusal problemlerle gösterir – yaşam tarzımızı, hayatımızın akışına doğru tüm varlığımızla anda, şimdi ve burada yaşayarak değiştirmek için özel bir çaba göstermez ya da aciliyet hissetmeyiz.

“Yalan söyleme” alışkanlığı, doğruyu söylemekten çok daha fazla enerji sarf etmemizi gerektirdiği gibi, şimdiki an’ı, geçmiş veya gelecekteki bir takım varsayımlar üzerinden göz ardı etmek de enerjimizi azaltıyor.

Çünkü gerçek dünyada bir referans noktamız yoktur. Referans noktası, sonsuz bir doyum arayışıyla enerji tüketen egomuzdur. 'Güven Bana,' der ego, "gelecekte bir yerlerde mutlu olacaksın."

Şimdi gelin en yoğun olduğumuz dönemlerde bile kendimize biraz vakit ayırmayı hatırlatalım, kendimizi hatırlayalım ve var oluşumuzu onurlandıralım.

Sevgiyle kalın,

An’da kalın.

Previous
Previous

Anksiyete ile ilgili gerçekler #7 / Yaşadığınız anksiyete konusunda yalnız değilsiniz.

Next
Next

Mindfulness konusunda yanlış bilinenler /