Tetiklendiğiniz An /
“Sizin izniniz olmadan kimse sizi başkalarından daha aşağı hissettiremez.”
Eleanor Roosevelt.
…..
Bazen birine kızdığımızda, biri bizi üzdüğünde ya da hayal kırıklığına uğradığımızda, bu durum içimizde şiddetli bir duygu selinin oluşmasına sebep olabilir.
Neden?
Çünkü çoğu zaman duygularımızın kökü geçmişin derinliklerinde dallanıp budaklanmıştır. Çocukluğumuza, genlerimize, atalarımıza, tabularımıza, inançlarımıza kadar gidebilir duygularımızın kayıtları. Algımızı oluşturan bu unsurlar bizi tetikleyen bir duruma yönelik verdiğimiz tepkilere sebep olabileceği için söz konusu duruma vesile olan kişi veya kişiler duygularımızın ana sebebi de olmayabilirler. Sadece tetikleyicidirler belki de.
Bizler yıllar öncesine uzanan benzer duygu kayıtlarımızı hatırlıyoruz ve benzer bir olayda yaşadığımız bu duygu bize bugün bir çağrışım yapmış oluyor. İşte bu sebeple karşımızdakini suçlamamız bizim boşa ok atmamızı sağlıyor ve bizi gereksiz yere yoruyor. Oklar asla doğru hedefe ulaşmıyor.
Peki ne yapalım, Raquel? diyorsunuz şu an sanırım;
Size çok zor gelecek bir önerim olacak: Karşınızdakine teşekkür ederek başlayın!
Bu olayda rol alıp vesile olduğu için, eskide yaşadığınız ve sizi yaralayan olayların biriken duygularını tetikleyip onlarla çalışmanıza vesile olduğu için…
Bu zor rolü üstlendiği ve sizi tetikleyen noktalara parmak bastığı ve dikkatinizi çekip nereye bakmanız gerektiğini size fark ettirdiği için ona kalpten teşekkür ederek iyileşme, güçlenme sürecinize başlayın.
Ve odağınızı ondan çekin.
Bazen karşınızdaki size oklarını fırlatmaya devam edebilir.
Ancak siz onun menzilinden çekilirseniz, o da bir süre sonra boşa ok atmaktan yorulacaktır.
Onun meselesi sizinle, sizinki de onunla ilgili değil. O sizde bir şeyleri fark etmeniz için bir tetikleyici rolü oynuyor; siz de onda. Ancak siz sadece kendinizdeki tetikten ve onu fark etmekten sorumlusunuz.
Bazen insani (egosal) bir tarafımız aktive olur ve karşımızdakine de bize iyi gelen yolları, farkındalıkları anlatmaya çalışırız. O nedenle sakın ola ki görevinizi karıştırmayın ve üstünüze vazife olmayan şekilde, o kişiyi de farkındalık yolculuğuna doğru zorla çekiştirip durmayın. Ancak karşı taraf almaya açık ve hazır değil ise bu bir iyilikten ziyade bir fikri empoze etmeye doğru evrilir ve aranızdaki çatışma büyür. Sonuç: Egolar savaşı başlar.
Sadece uyanmak isteyen ışığı görebilir. Siz, gözleri kapalı olanın gözlerini zorla açamazsınız. Yoksa canını acıtır ve size karşı atağa geçmesine vesile olabilirsiniz.
Öyle ise kendi dünyanıza, kendi odağınıza çevirebilir ve o kişiye teşekkür etmekle başlayabilirsiniz.
Odağınız kendiniz üzerindeyken şu soruyu yöneltebilirsiniz kendinize:
Bu olay bende neyi tetikledi?
Bu olayı ve duyguları ben hangi zamanlarda hissediyorum?
Bu olayın (eğer sürekli tekrar eden bir durum ise) bana öğretmeye çalıştığı şey nedir?
Bu soruların ardından cevapları duyumsamak için dikkatinizi her şeyin kayıtlı olduğu yere, yani bedeninize, döndürebilirsiniz.
Bedenimiz, bu 3 boyutlu dünyadaki en güçlü aracımızdır.
Odağınızı bedeninize yönlendirebilir ve onu dinleyebilirsiniz
O size aradığınız cevabı gösterecektir.
Ancak bedeni duyabilmek için gerçekten durmak gerekir.
Bir süre sessizlikte durmak.
Ancak sessizliğe oturduğumuzda bedeni sabitleseniz bile gür bir ses yükselebilir içimizden.
Zihnimizin sesi.
Tüm şartlanmışlıklarımız, korkularımız, kodlarımızla
duymaya çok alışık olduğumuz, çoğunu kendimiz sandığımız seslerdir zihin seslerimiz.
Bu bir süreçtir. Sabırlı olmanız gereken bir süreç.
Sonuçta bu çalışmayı bitirmeniz gereken ve yetiştirip teslim etmeniz gereken bir “son teslim tarihi” yok. Başınızda duran ve hesap vermemiz gereken biri de.
Hayatın kendisi bu tür çalışmaları yapmamız için geldiğimiz deneyimsel bir öğrenme sürecidir.
Hesap vermemiz gereken merci ise ruhumuzun kendisidir, bilincimizdir.
O yüzden acele etmeyin, sadece sabırlı ve şefkatli olun.
Ve önce gözlemleyerek başlayın.
Kendinizi başkalarından aşağıda hissettiğiniz durumlarda kendinizi, duygularınızı, düşüncelerinizi ve tepkilerinizi gözlemleyin.
Korkmuş hissettiğinizde, acı hissettiğinizde de aynısını uygulayın.
Hatta ve hatta çok mutlu ve heyecanlı olduğunuzda, yüksek titreşimli duygularda da kendinizi aynı biçimde gözlemleyin.
Hayatınızı bir gözlemleme sanatı olarak görebilirsiniz.
Oyuncu da sizsiniz, yazar da, yönetmen de, izleyici de ve tüm bunları farkındalık alanında barındıran da.
Karşımızdaki kişi hissettiğimiz hiç bir şeyin sebebi olamaz, sadece o an için o duyguyu tekrardan deneyimlememize vesile olabilirler.
Unutmayın! Bu hayat sadece size bağlı.